romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler
DOLAR 42,0565 0,34%
EURO 48,5374 0,61%
ALTIN 5.411,59-0,33
BITCOIN 46421170,66%
Yalova
18°

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Hakan Ömer Gider

Hakan Ömer Gider

18 Eylül 2025 Perşembe

Siyaset mi yoksa satış mı daha dürüst yapılır?

Siyaset mi yoksa satış mı daha dürüst yapılır?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaz bitti ama sonbahar henüz gelmedi bu

Yakın zamanlarda bir yazıda, uzman bir kişi; “bu bir kriz değil” dedi. “Çünkü krizler gelir ve gider; her kriz için bir sebep vardır”. Ne yazık ki, şu an içinde bulunduğumuz durumun etkileri ve belirsizlikleri o kadar çok ki, biteceğine dair net bir işaret henüz görünmüyor.

Yüksek enflasyon sürekli artan fiyatlar düşen kazançlar sonu ne olacak bilemiyoruz. Bir beklenti de kalmadı, hani bahane de diyebiliriz. Bayram, seyran yaz derken farkındayız ki hep bir bahane üretiyoruz. Onların hepsi geçti.

Çok etkisini görmediğimiz yılbaşına hâlâ dört ay var mı, bilmiyorum; ama ben yine de diyorum ki kolları sıvayalım, hemen işe koyulalım. Yaz öncesi yapılacak işler başta olmak üzere kendimizi müşterilere hatırlatalım. Birçoğu hâlâ yazın tesirinde kaldıklarını söyleyecek; üstelik okullarında da yeniden açılış haberleri var.

Moralimizi bozmayalım; görüşmelere devam edelim. Almanların güzel bir sözü varmış; maalesef Almancam yok, o yüzden doğrudan Türkçesini paylaşayım: “Bir işletmede iki şeyden biri gider: ya ürün ya da satıcı!” Siz buna kendi durumunuza göre yorumlayın.

Bugünkü yazımın ilhamı, son bir aydır yaşadığım şehirdeki parti içi seçim telaşı. Sevdiğimiz bir dostumuz seçimlerde aday olacağını söyledi ve ben de bu deneyimi yaşamak adına hayatım boyunca hiç yapmadığım bir şeye, hatta siyasete çok geç de olsa, kenarından “danışman” hüviyetiyle girmiş bulundum.

Bu süreç bana bir kez daha gösterdi ki;

  •  Gelişim ve değişim, maraton gibi; sabır ve titizlik gerekiyor. Çabuk ve oldu bitti ile olmuyor. 😊
  • Takım olma bilinci birbirine destek olmak ile gerçekleşiyor. Hangi tarafta olduğunu sık sık hatırlamak ve hatırlatmak da önemli.

Ayrıca yaşadığım bu deneyim için hâlâ karar veremedim. İyi bir şey mi oldu kötü bir şey mi oldu?  Bunlardan iyi yönü yeni taşınmış olduğum bir ildeki birçok insanla çok hızlı bir şekilde tanışmam oldu. Kötü yönü ise yıllarca 10.000 kişinin üzerinde yaptığım karakter testlerinin aslında gerçek hayatta nasıl dönüşebileceğini yani insanlar kendi karakterleri ile davranışlarını farklı kullanabileceğini gördüm.

 

Sonuç olarak her ikisi de bana gün sonunda deneyim olarak geri döndü. Eminim bir çoğunuzda bu amansız seçimi öyle ya da böyle duymuş, tüm Türkiye’yi kapsama altına alan bu ego savaşlarını bir şekilde yaşamıştır.

 

Aslında burada yazmak istediğim konu bir satış eğitimcisi mantığıyla siyasete bakmak oluyor. Siyaset bilimi eğer bunu bilim şeklinde yaparsanız. Birçok disiplini bir araya getiren içerisinde sosyoloji, psikoloji, ekonomi, antrepoloji vb. şeyleri içeren  “bir karmaşa yumağı” da diyebiliriz.

 

Gelin bu süreç içerisinde yaptığım gözlemleri sizlerle paylaşayım. Tabii ki parti ve şahıs ismi kullanmayacağım:

  1. Benim için en büyük gerçek konu seçim olunca aynı grubun içindeki insanlar bile kutuplara bölünebiliyor. Bu bölüme maalesef başka partilerdeki- hiçbir zaman tasvip edilemeyen- olayları da gündeme getiriyor. Bunun en basit örneği listeli seçimlerde farklı renklerdeki delege grupları. Seçim öncesi tıpkı rakip bir partinin lideri ile mücadele eder gibi aynı partideki kişiler ile mücadele ediyor. Bu olay bana çağlar öncesinde kabile reisinin en iyi komutanı seçmek için savaş öncesi yarışma düzenlemesine benzettim. Doğru da olsa çağlar öncesinde değiliz. Hatırlatmak gerek…

 

  1. Dedim ya daha önce hiç bilmediğin bir konu. İlk öğrendiğim şey de bir partiye üye olmanın o parti ve kendiniz için çok değerli olduğuymuş basit bir kayıt çok komik bir aidat hiç parti binasına gitmesen de hiç kimseyi tanımasan da üye olduğun için delege yazılıp ardında seçim için davet edilirsin. Hem ne davet kahvaltılı yemekli toplantılar, küçük hediyeler vb. Yok yok parti üyesi olmak bu kadar önemliyse her önüne geleni partiye almamak gerekir galiba, en azından partiye neden üye olmak istediği sormak, bir eğitim vermek ve üye olmanın sorumluluklarını da anlatmakta fayda mı var acaba?

 

  1. Tabi partiye yazılmanın cabası mı? cezası mı? bilmem ama hiç kimse seçim öncesi parti tarafından hiçbir zaman bu kadar çok aranmamalı ve taciz edilmemeli mi? Bu aramaların seçimden 3 ay önce başlaması ve aynı kişiyi birden çok kişinin araması, araya tanıdıklarının konarak söz alınması da görünen davranışlar olup böyle yazınca da ciddi bir problem olabilir mi? Tam çocuğunuzu uyuturken çalan telefon ile oy istenmesi de hem üzücü hem de yorucu mu olsa gerek?

 

  1. “Söz Verme” kavramı bu seçimler sırasında hayatımda bilemediğim kadar önemli bir durum olduğunu bana kanıtladı. Akrabalık, mezhepçilik, iş arkadaşlığı, mahalle arkadaşlığı gibi tüm birlikteliklerin yanı sıra verilebilecek tüm vaatler sonucunda kişiler yani partiye kayıtlar bir şekilde oylarına Ambargo koydurmuş oluyor. “Söz verdim. Maalesef başkasına oy veremem” diye söylendiğinde o oy kesinlikle geliyor. Bu arada anlaşılan ilk sözü almak mı çok değerli olsa gerek?

 

  1. Tabii söz verdiğini aktarmayıp, Kırılmasın diye maalesef sizi yanıltan dostlarınız da karşınıza çıkıyor. Bu noktada aslında oy sayımına kadar geçici bir mutluluk yaşadığınızı ve akrabanızı dostunuzu ne kadar tanıdığınızı da sayımdan sonra anlayacağınızı hatta bu olay sonrasında bunalım bile yaşayabileceğinizi hatırlatmalı mıyız?

 

  1. Galiba Siyasette “dürüstlük” diye bir kavram rafa kaldırılmış. Her zaman herkes her şekilde birbirini kandırma düzeyinde “satabiliyor”. Bunca yıllık ki hatırı sayılır 23 yıldır satıcıları eğittiğimi düşünürsem, benim bile şapka çıkarttım durumlar olmuştur. Telefonla aranan ve “tabi size oyumuz” denen bir çok noktada ertesi günü seçim sonucunda arananların %10’u bile oy vermeyince buna literatürde söylenen bir söz var mı? Ben söylemek istemiyorum hakaret olur diye korkabilirim gerçekten ☹

 

  1. Tüm bu anlattıklarım seçim öncesi yaşanan durumlar olmasının yanı sıra Seçim günü yaşanan altı saatinde başlı başına bir matematiği olduğunu geç de olsa kavradım. Bu matematiğin zaman zaman etik olmayan durumlara, kavgalara ve tartışmalara sahne olduğu sürelerde durup kendimize bakmanın kiminle ne için savaştığımızın tekrar farkına varmamız gerektiğini düşünmedim de değil hani…

 

  1. Seçim günü her ne kadar sandıklar bir mekân ifade etse de, oyun kullanılacağı alan 3 ayrı bölümden oluşuyor.

 

  1. Birinci alan; tüm listelerin yer aldığı karargah şeklinde oluşturulmuş masalar ve önlerindeki listelerle çalışıyor görüntüsü. Bu noktada genelde parti adayları da zaman zaman boy gösteriyor.
  2. İkinci alan; oy atmaya gelenlerin karşılandığı kapı önü koridor vb. yerler, burada da her listeden bir görevlinin beklediği tanıdığı tanımadığı herkese hoş geldiniz deyip koluna girip onu oy atma öncesi hazırlama ve hangi rengi atacağını hatırlatma noktası. Genelde burada otogardaki hanutçuluk gibi koluna girerek kendi tarafına çekme yarışları da görülmektedir. Bence düşünülmesi gereken en önemli nokta o oy atmaya gelen birine hala hangi rengi atacağını hatırlatma ihtiyacı ortaya çıkıyorsa, o parti üyesinin ne kadar olaydan bir haber olduğunu da göstermektedir.
  3. Üçüncü alan; Oy sandığının çevresi başlı başına bir tez konusudur. Çok yakından tanıdığınız bir dostunuzdan nüfus kağıdı kimlik istemek herhalde sandık görevlileri için en zor durumdur. Ayrıca sandık başındaki gözlemlerinden biri de hangi listeye oy atacaksa sadece onun pusulasını istemek gibi bir durum da zaman zaman yaşanmıştır.

 

  1. Maalesef en sorunlu oy atan kişiler gerektiğinde hasta yatağından kaldırılıp getirilmiş, o sırada adını sorsanız cevap veremeyecek, belki de Konuşamayacak kadar kötü durumda olan yaşlı üyelerdir. Size buradan sormak isterim. Bu kişilerin kendi başlarına bir mülk satmaları sırasında ilgili makamlar günlük doktor raporu isterken böyle bir durumda bir rapor istenmesi gerekmez mi?

 

Bütün bunları neden yazdığımı ve bunun satışla nasıl bir ilişki halinde olduğunu merak edebilirsiniz.

Şimdi biraz da her ikisi arasındaki bağlantılardan bahsedeyim:

  1. Bir kere her ikisinde de yani oy almak ya da bir hizmet ya da ürünü satmak tamamen bir ikna işidir. Satış zaten ikna ile başlar. Galiba siyasette…
  2. Bir ürünü anlatırken satıcılar bazen abartır olduğundan daha farklı gösterir. Sizce siyasetçiler de aynı taktiği uygulamaz mı? Var olan durum hep makyajlanıyor mu ne?
  3. Satıcıların birçoğu ürünü satmakla ilgili olarak hedef geliştirir. Benzer stratejiler siyasetçiler tarafından da yapılır. Kimden kaç oy alınacağı için kurulan hedef ile kime ne kadar satılacağı konusundaki hedef aynı kefeye konabilir.
  4. Satıcılar için ürünün taraftarı olanlar çok önemlidir. Çünkü süreklilik satıcıların en çok istediği durumdur. Fakat bazen çok küçük fiyat farklılıkları, ya da görüntüsel değişiklikler sonucunda müşteri satılan ürünü almayı reddeder. Ne tesadüf ki aynı şey satıcı gibi siyasetçinin de başına gelir. Size oy verecek olanların vazgeçme durumu da söz konusu olabilir.
  5. Satışta kullanılan propaganda ve pazarlama taktikleri aynen siyasette de kullanılır.

 

Bu sayıda size siyasette yaşadığım yirmi günlük maceram can alıcı yerlerinden bahsettim. Galiba söylenmesi gereken şey; beşer yani insanın olduğu her yerde her türlü davranış maalesef ki mübah kabul ediliyor.

Rekabet güzeldir. Kişileri ve firmaları dinamik tutar. Her sabah uyandıklarında kendilerine örnek aldıkları bir şey olunca doğal olarak aynaya bakıp çeki düzen verilir.

Burada kiminle ne için neye karşı rekabet ettiğimiz gerçeğini unutmamak ve sürekli birbirimize hatırlatmak gerekir. Aynı geminin içinde kendini kurtarmak için koşmak ya da saklanmak, batınca hiçbir işimize yaramayacaktır.

 

Satışında siyasetin de hayırlısını, dürüstüne diliyorum.

 

Devamını Oku