02 Ekim 2025 Perşembe
6 Şubat’ta yüzyılın en büyük bir deprem yaşadık. Yıkılan şehirler, yerle bir olan hayatlar, enkaz başında bekleyen umut dolu gözler hâlâ hafızamızda. O günlerde hepimiz tek yürek olduk. Ama sonra? Kaçımız hâlâ o enkazdan kurtarılan çocukların hayatını takip ediyor, kaçımız hâlâ barınma sorununa çözüm arayan ailelerin yanındayız?
Daha yeni, Kartalkaya’daki yangınla bir otel alevler içinde kaldı. Günlerce haber oldu, videolar paylaşıldı, öfke dolu yorumlar yazıldı. Peki sonra? Kaçımız hâlâ orada hayatını kaybedenlerin ailelerine kulak veriyoruz? Ya yerleşim yerlerine kadar ulaşan orman yangınları?
Her yıl binlerce kadın ve çocuk cinayeti işleniyor. Bir gün sosyal medyada paylaşılıyor, ertesi gün başka bir haberin gölgesinde unutuluyor. Trafik kazaları, şehit haberleri… Birkaç gün toplumun gündeminde kalıyor, sonra sessizliğe gömülüyor.
Ve sadece ülkemiz değil, dünya da aynı kısır döngünün içinde. Savaşlarda sivillerin hedef alındığı haberler geliyor. Çocuklar ölüyor, kadınlar mağdur oluyor. Birkaç gün konuşuyoruz, sonra bir başka krize yöneliyoruz.
İşte tam da burada mesele şu: Biz “gündemi sahiplenmiyoruz, tüketiyoruz.” Birkaç paylaşım yapıp içimizi rahatlatıyoruz. Öfkemizi sosyal medyada akıtınca görevimizi yapmış gibi hissediyoruz. Ama asıl görevimiz orada başlıyor: Takip etmek, dayanışmak, hafızayı diri tutmak.
Özellikle duyarlı kalmaya çalışanlar için bu döngü yıpratıcı. Çünkü öfke ile yapılan paylaşımların ardından gelen yalnızlık ve anlaşılmama duygusu, zamanla duyarsızlaşmaya yol açıyor. Ve işte en tehlikeli olan da bu: Toplumun en duyarlı insanları bile yavaş yavaş susmaya başlıyor. İçsel çaresizlik derinleşiyor.
Oysa gerçek değişim, sadece paylaşmakla değil; takip etmekle, dayanışmakla, sürdürülebilir bir eylem planı ile mümkün.
Paylaş tuşuna basmadan önce kendimize sormalıyız:
Bu öfke gerçekten bir çığlığa mı dönüşecek?
Yoksa algoritmalar arasında kaybolup gidecek bir yankı mı olacak?
Unutmayalım ki bir haberi gündemden silinmeye bırakmak, bir insanın hikâyesini yarım bırakmaktır.
Gündem tüketicisi olmayı bıraktığımız gün, gerçekten değiştirme gücümüzü hatırlayacağız.